Zaman İçinde Minifigürler: Orman Halkı, Büyücüler ve Şövalyeler

Kraliyet ailesi gündelik hayatlarını sürdürmeye devam ederken, gelin biz de krallığın daha az popüler üyelerini inceleyelim. Yanlış anlamayın, onlar da kendi çaplarında epey popülerler, sadece bu çaplar… krallıktan biraz uzak, ormanın içinde kalıyor o kadar.

Orman Halkı

İlk misafirlerimiz… hmmm… sanırım bir sorunumuz var. Bildiğiniz gibi, bu öyküleri yazarken minifigürlerin adlarını kendi orijinal adlarından Türkçe’ye çeviriyorum. Fakat bu arkadaşlar için bir istisna yapacağım, çünkü “Orman Adamı” (Forestman) ve “Orman Kızı” (Forest Maiden) biraz garip oluyor. Demek ki neymiş, herşey çevrilmiyormuş. Evet. Neyse, bu arkadaşlara isim verelim o zaman. Forestman’e Robin diyelim (Robin Hood’dan esinlenerek), Forest Maiden’a da Leyla diyelim, eğlenceli olsun. Robin ve Leyla, tamam. Bir de Hırsız’ımız var (Rogue). O bu şekilde kalabilir.

Şimdi, gelelim öykülerine. Bu arkadaşlar aslında kötü insanlar değil. Robin’in babası, bir önceki öyküde bahsettiğim Kral’a küçükken yardım etmiş, onlara saklanacak bir yer bulmuş. Ne yazık ki Kral krallığın başına geçince, aralarındaki ilişki de değişmiş. Bilirsiniz, orman halkı biraz asidir. Kral kim olursa olsun, iyi de olsa, kötü de olsa, ona karşı koyarlar. Zenginden çal, fakire ver, bu tür şeyler.

Robin, ne yalan söyleyeyim, biraz gösteriş meraklısı. Her zaman adaletten yana olduğu doğru, ama bir olaya müdahele ederken gösteriş yapmaktan kendini alamıyor. Orman Halkı’nın ilk ortaya çıkışı neredeyse 30 yıl öncesine dayanıyor.  O zamanlar giydikleri giysiler yeşil ağırlıklıydı, hepsinin bir yayı, bir sadağı (yani ok kılıfı), üzerinde tüy olan süslü bir şapkası vardı. Robin de bu geleneği devam ettiriyor, geliştirilmiş bir kemer ve omuz askısı gibi yeniliklerle tabii.

Leyla’ya gelecek olursak… Bu bayan, kadın orman savaşçılarının ilklerinden. Garip bir olayda Robin ile tanıştıktan sonra, onun eğlenceli ekibine katılmaya karar verdi. Robin, Leyla’yı korunmaya ve kurtarılmaya muhtaç bir kız zannedip, etrafını sarmış haydutlardan kurtarmaya çalıştı onu. Kurtarılan kendisi olunca yaşadığı şoku siz düşünün! Tabii eğer ona sorarsanız, haydutların tuzak kuracak kadar akıllı olabileceğini düşünmediğini söyleyecektir. Neyse, herşey olup bittikten sonra, Leyla’nın da onun gibi ormanda büyüdüğünü öğrendi. Bu kız, onun ruh ikizi olmalıydı!

Şansına, Leyla da benzer düşünceler içindeydi. O kadar uzun zamandır tek başınaydı ki, bir grubun parçası olmak ona ilaç gibi geldi, özellikle de masumları koruyan bir grubun. Ama Robin çatışmaya girerken kesinlikle evde oturmayacağını açık açık söyledi, böylece birlikte savaşmaya başladılar.

Robin’in kısa yayının tersine, Leyla’nın yayı uzun ve bir de üzerinde ağaç arması olan bir kalkanı var. Söylentilere göre, bu yay “elf” denilen efsanevi yaratıkların kullandıklarındanmış. Ama tabii herkes bu yaratıkların gerçek olmadığını biliyor. Leyla koyu yeşil bir elbise giyiyor, ağaçların arasında rahatça kamufle olabilmek için. O kadar çevik ki, elbisesi hareketlerini engellemiyor. Başka bir asi ile aynı saçı paylaşmaktan gurur duyuyor. Zamanında, Büyücü ona çok, çok uzak bir galaksideki bir prensesin de aynı saça sahip olduğunu söylemişti.

Gelelim Hırsız’a. Yukarda bahsettiğim arkadaşlardan epey farklı. Hırsız’ın ataları, Kurt Sürüsü Çetesi’ne dayanıyor. Bu çete, sırf eğlencesine köyleri soyan ve yağmalayan insanlardan oluşuyor. Her ne kadar o da böyle davransa da, Hırsız’ın atalarından farklı olduğuna dair söylentiler var. Bazı köy sakinleri onu ihtiyacı olan insanlara iyilik yaparken görmüşler. Hırsız, bu söylenenleri kesinlikle reddediyor, ve kimseye hesap vermeden çalıp çırpmaya devam ediyor.

Hırsız’ın yayı da Robin’inki gibi kısa, ve tabii bir sadak taşıyor. Koyu yeşil ağırlıklı bir kıyafet giyiyor, ve sadece gözlerini açıkta bırakan bir başlığı var. Koyu kırmızı kuşağını, kahverengi yeleğine bir kurt kafası rozetiyle tutturmuş, böylelikle atalarının kim olduğunu gösteriyor. Ne yalan söyleyeyim, yakışıklı bir çocuk. Diyorlar ki, zamanında Leyla’ya âşıkmış (belki de hâlâ öyle), ama onun asla bir hırsız olmayacağını öğrenince aşkını kalbine gömmüş.

Cadı ve Büyücü

Uzun zaman önce, büyücüler ve cadılar için kurulmuş bir okul varmış. Bu okulda üç yakın arkadaş varmış, iki erkek ve bir de kız. Efendim? Hayır hayır, o meşhur “sağ kalan çocuk” ve tayfasından bahsetmiyorum, Büyücü (CMF 12), Kötü Büyücü (CMF 13) ve Cadı’dan (CMF 2) bahsediyorum.

Zaman geçtikçe, bu üç arkadaş birbirinden o kadar uzaklaşmış ki, en sonunda düşman olmuşlar. Büyücü güçlerini iyilik için kullanmayı seçmiş, diğer ikisi ise ortalığı kasıp kavurmak için. Düşman olmalarına şaşmamak gerek. En azından ikisinin; Cadı hâlâ iyi mi olsun, kötü mü olsun karar verebilmiş değil.

Size modaya uymanın büyücüler için önemli olduğunu söylemiştim, değil mi? Kötü Büyücü bunun somut bir kanıtı. Kıyafetinin göz alıcı olduğu su götürmez bir gerçek. Kurukafa desenli kırmızı elbisesi, altın kurukafalı kemeri, altın alevli cübbesi, siyah üzerine kırmızı alevli pelerini ve tabii ki alevli asası. Eğer bütün bunlar “tehlike” diye bağırmıyorsa, ben de hiçbir şey bilmiyorum! Kırmızı gözleri ve eski arkadaşıyla girdiği çatışmadan kalan yarası da bu tehlikenin iyice altını çiziyor.

Herkesin bir hobisi olmalı, değil mi? Kötü Büyücü’nün hobisi de hain planlar yapmak. Şu kahramanı nasıl yok ederim, bu köyü nasıl yakarım… Ama ne kadar uğraşırsa uğraşsın, ne kadar korkunç ve garip yaratıklar gönderirse göndersin, birileri sürekli onu yeniyor. Olsun, o gene de uğraşmaya devam ediyor, belki bir gün ben kazanırım diye.

Cadı’ya gelince… dediğim gibi, henüz iyi mi olsun, kötü mü olsun karar veremedi. İyilik yapmak güzel bir duygu, ama kötü olmak çok daha eğlenceli! Hayır, bu kadar güçlüyken, bu gücü muzurluk yapmak için kullanmamak olmaz ki!

Derisi, yaptığı deneylerden biri yüzünden yeşile döndü. Komşusu için daha iyi bir gübre bulmaya çalışıyordu, ama yaptığı iksir hem ekinleri şekere dönüştürdü, hem de derisini yeşil yaptı. O bunu hiç kafasına takmıyor, yeşil her zaman sevdiği bir renk olmuştur, ama insanların sırf bu yüzden onun kötü olduğunu varsaymaları da hiç hoş değil.

Cadı’nın siyah bir elbisesi var, tehlikeli deneyler sonucunda sağı solu biraz yırtıldı. Büyü kitabıyla lanet-önleyici iksirini her zaman belindeki zincirde taşıyor. Pek çok farklı renkte kemeri var, ama derisiyle uyum içinde olduğu için genellikle yeşil olanı takmayı tercih ediyor. Tabii ki her cadıda olduğu gibi onda da ucu sivri bir şapka var, ve bir de süpürge – hem büyü sonrası kulübesini temizlemek için, hem de ara sıra uçmak için.

Domuz ve Ayı

Sıradaki ikilinin isimlerini nerden aldığını anlamak çok zor değil, hatta ilk bakışta “Aaa, eveet!” diyebilirsiniz. Yerel halkın isim vermede pek başarılı olduğu söylenemez, ilk gözlerine çarpan şeyi söyleyiveriyorlar.

Kötü Şövalye (CMF 7) ve Korkunç Şövalye (CMF 15) – ya da halk arasında bilinen isimleriyle Domuz ve Ayı. Kötü Şövalye ile başlayalım. Kötülerin çoğu para ya da ün için kötülük yaparken, bu arkadaş sırf keyfinden kötülük yapıyor. Çocukken yaşadığı travmayı düşünebiliyor musunuz? Resimde de görüldüğü gibi, üzerinde yaban domuzu olan bir kalkanı var, bu yüzden de lakabı Domuz. Yoluna çıkan herşeyi yıkıp geçmesi de bu adı daha da geçerli kılıyor. Her zaman çatışmaya, savaşmaya hazır. Kalkanı, miğferi ve zırhı siyah, kılıcı ise koyu gri renkte.

Kılıcından kaçabilen şanslılar, onun nasıl bu hale geldiğinin öyküsünü anlatıyorlar. Bir önceki yazıda bahsettiğimiz Ejderha Kraliçesi’nin atası olan Yarasa Lordu Basil’e dayanıyor bu öykü. Hiç kimse onun akrabası mı, yoksa sadece onun tarafından eğitilmiş mi bilmiyor, ama bu ismi duymak bile insanları korkudan titretmeye yetiyor.

Yıllar içinde, Domuz pek çok kötü insanın emrinde çalıştı, bunların en başında da Lord Vladek geliyor. Orduya kabul edilme seremonisinden sonra, gözlerinin kırmızıya dönüştüğünü fark etti. Vladek’in ordusundan çıktıktan sonra da göz rengi değişmedi. Bu onun kötü görünüşünü daha da arttırdı, ve bir saniyeliğine de olsa, yüzünde bir gülümseme oluştu.

Gelelim Korkunç Şövalye’ye – ya da Ayı’ya. Ayı kesinlikle kötü biri değil, ama insanları korkutmayı çok seviyor. Bunun için ne diğer şövalyelerle savaşmasına gerek var, ne de köyleri yakıp yıkmasına. Ona bir kez bakmak bile yeterli, herkes çil yavrusu gibi dağılıyor. Korkunçluğunu arttırmak için, kalkanının üzerine kırmızı gözlü bir ayı arması çizdirdi. Silahı çivili bir gürz, ama bunu genellikle pek kullanmıyor. Dediğim gibi, ihtiyacı yok ki!

Ayı, krallıktaki en iyi zırhlardan birine sahip, üzerine de sıcak tutsun diye koyu yeşil bir ceket giyiyor. Miğferi, gözleri dışında bütün yüzünü kaplıyor, üstünde de yeşil bir tüy var. Korkunçluğunu daha fazla vurgulamak için çivili omuzluklar takıyor.

Ayı’nın sırrı…

Bu sırrı bilen çok az kişi var, ve onlar da bunu yüksek sesle söylemeyecek kadar akıllı (ya da korkmuş).

Hayatında bir kere, sadece bir kere, Korkunç Şövalye miğferini çıkarttı.

Ve biri yüzünü gördü.

Çalıların arasından “Yaaa….” diye bir ses duydu Ayı. Derhal miğferini taktı, ama iş işten geçmişti.

Söylentilere göre, bu olaydan sonra gelmiş geçmiş en korkunç şövalye olması gerektiğine karar verdi Ayı.

Ayı’nın gerçek yüzü. Resim kaynağı: @fischnbricks

Şövalye Adayı

Evet, geldik son iki şövalyeye. Bunlardan ilki, Turnuva Şövalyesi (CMF 20). Çok klasik bir hikayesi var. Hevesli bir köylü çocuğu, büyüyüp şövalye olmayı hayal eder. Köye gelen şövalyelerin etrafında dolaşır, silahlarını temizler, zırhlarını giyip çıkarmalarına yardım eder. Derken bir gün, bu şövalyelerden biri onu yanına almayı kabul eder. Çocuk, şövalyenin yanında büyür, kılıç kullanmayı öğrenir, ve tabii sürekli eski şövalyelerin hikayelerini dinler.

En çok duyduğu hikayelerden biri de, Kara Şahin şövalyelerinin hikayesidir. Kötü Aslan Şövalyeleri’ne karşı nasıl korkusuzca savaştıklarını, yenilseler bile asla pes etmediklerini, onlara ait olanı geri almak için ne kadar uğraştıklarını öğrenir. Onlardan biri olmak istediğine karar verir. Araştırmaları sonucunda, ne tür kıyafetler giydiklerini öğrenir. İlk hayal kırıklığını da o zaman yaşar zaten. Kara Şahin’lerin kıyafetleri, mavi ağırlıklıdır. Ama bizim küçük şövalye adayımızın mavi kumaş alacak parası yoktur. O da elindekini kullanmaya karar verir, ve kendine sarı-siyah ağırlıklı bir kıyafet diker. Kalkanını da kendisi boyar, ve üzerine bir şahin arması çizer. Tabii daha önce hiç Kara Şahin arması görmediği için, onun çizdiği  daha çok kargaya benzemektedir.

O sırada ziyaret ettikleri krallıkta bir turnuva olduğunu öğrenince, yaveri olduğu şövalyenin miğferini ödünç alır. Onu griye boyar, üzerindeki tüyü de koyu kırmızıya. Kılıcı ise el yapımıdır, çok ünlü bir demirci tarafından özel olarak üretilmiştir. Giyinip kuşanan şövalye adayı, gerçek bir şövalye olabilmek için turnuvaya katılmaya gider.

Bundan sonrasında ne olduğunu kimse bilmiyor. Kimine göre şövalye turnuvayı kazanıp, dünyayı tek başına dolaşmaya devam etmiş. Kimiyse deneyimsizliği yüzünden daha ilk dövüşte yenildiğini söylüyor. Kim bilir, belki günün birinde başına ne geldiğini öğreniriz.

Geçmişten gelen terör!

Son minifigürümüz Hayalet Şövalye (CMF 19). Her ne kadar görünüşü bir şövalyeye yaraşır olsa da, bu arkadaş şövalye falan değil. O, Yarasa Lordu Basil’in ta kendisi. İzninizle açıklayayım.

Bilen bilir, Basil’in gücünün gerçek kaynağı Willa isimli bir cadıydı. Söylentilere göre, aralarındaki ilişki işveren-çalışan ilişkisinden daha güçlüymüş. Willa, günün birinde sevdiği adamın savaşırken öleceğini kristal küresinde görmüş. Onsuz bir hayatı hayal bile edemeyen Willa, Basil’e bir büyü yapmış – tabii ona söylemeden. Böylelikle öldüğü zaman tekrar canlanıp, hakkı olan toprakları alabilecekmiş. Ne yazık ki bu büyüyü yaparken en önemli malzemelerden birini koymayı unutmuş: Yarasa kanadı. Hayır, o kadar yarasanın içinde olup, bunu nasıl unutur insan, anlamıyorum.

Neyse, bu malzemenin eksikliği, sizin de gördüğünüz gibi, Basil’in insan formunda geri gelmesine engel olmuş. Basil bu durumdan memnun, öyle de korku salıyor, böyle de. Ama Willa bu başarısızlığı yüzünden Cadılar Topluluğundan atıldı. Çünkü onların istediği kafasına göre herkesi korkutan bir hayalet değil, krallığı ele geçirip yönetecek bir adamdı. Ne kadar korkunç olursa olsun, hiç kimse bir hayaletin liderliğini kabul etmez.

Hayalet Şövalye’nin kafası ve elleri uçuk mavi – eh, ne de olsa o bir hayalet. Kalkanının üzerindeki arma, Basil’in insanken kullandığı armanın aynısı. Kılıcı, herkesi hayal kırıklığına uğratacak düzeyde küçülmüş, ve yarasa kanadının eksikliğinden nasibini almış. Miğferinin neden bu şekilde olduğunu ise kimse anlayamıyor, çünkü Basil’in bölüğündeki hiçbir asker bu miğferi kullanmaz. Hayır efendim, bu miğfer, Basil’in düşmanlarının kullandığı bir miğfer.

Yani kısacası, Basil her ne kadar insanları tekrar korkutabiliyor olmaktan memnun olsa da, Willa’nın büyüsü gerçekten garip, saçma sapan ve fazla işe yaramayan bir büyü olmuş.

 

Evet, bir öykünün daha sonuna geldik. Bir sonraki zaman yolculuğunda görüşmek üzere!

 

Önemli not: Bu yazıda sözü geçen bilgiler çoğunlukla güvenilir kaynaklardan gelmekle beraber, minifigürler arasındaki ilişkiler ve onların öyküleri çoğunlukla yazarın hayalgücünden çıkmıştır. LEGO Grubu’nun bu minifigürler için planladığı öykülerle olan benzerlikler tamamen rastlantıdır.

Önemli not 2: Figürlerin isimleri, kendi resmî isimlerinden Türkçe’ye çevirilmiştir. Robin, Leyla ve Hayalet Şövalye dışında.

Önemli not 3: Yazı içine serpiştirilen linklere tıklayarak gönderme yapılan set-minifigür-karakterlere ulaşabilirsiniz.

 

Tekli minifigür resimleri Brickset sayfasından alınmıştır. Grup resimleri yazara aittir.

Kimisi çocukken Barbie bebeklerle oynar, kimisi de LEGO minifigürleriyle küçük dünyalar kurup, bu dünyaları büyüyünce de korumaya devam eder. Sanırım benim hangi gruba dahil olduğum belli :)

Bir yorum yazın

Back to Top