Evet, oyuncak fotoğrafçılığı nedir, ne zamandan beri var, ilkler kimmiş bunları artık bildiğimize göre, fotoğraf çekmeye başlayabiliriz. Eğer bilmeseydik, başlayamazdık. Hayır. Neyse, şaka bir yana, bugün detaya girmeye başlayacağız. Genel olarak fotoğrafçılık, ve tabii oyuncak fotoğrafçılığı için de önemli olan üç konuya değineceğiz: Konu (yani fotoğrafını çektiğiniz şey), öykü (yani fotoğrafın arkasındaki düşünce) ve sahne (yani fotoğrafın çekildiği ortam).
Başlamadan önce tekrar belirteyim. Ben profesyonel fotoğrafçı değilim. Lensleri değişen janjanlı bir fotoğraf makinasıyla değil, telefonumla çekiyorum bütün fotoğraflarımı. Evet, bir önceki yazıda bahsettiğim kitapları yazarken de, internette dolaşırken de, fotoğrafçılıkla ilgili pek çok şey öğrendim. Ama bunları her zaman uyguluyor musun derseniz, cevabım hayır. Benimki sadece oyuncak (ağırlıklı olarak LEGO) fotoğrafçılığına ilgi duyanlar için, başlangıç düzeyinde bir yazı grubu olacak. Bu konuda benden çok daha deneyimli olan, çok daha güzel resimler çeken, ve bu konuda bilgi veren başka bloglar var. Bu konuya ilgi duyuyorsanız ve İngilizce’niz yeteri kadar iyiyse, o bloglara da göz atmanızı kesinlikle tavsiye ederim.
Fotoğrafçılık çok geniş bir konu. Bu konuda yazılmış bir sürü kitap, internet üzerinde bir sürü ders, bir sürü yazı bulmak mümkün. Benim burada izleyeceğim yol, kendi deneyimlerime dayalı bir yol olacak, dolayısıyla “Aaa bunu niye şimdi söylüyor, daha önce söyleseydi ya!” derseniz, nedeni bu.
Fotoğrafın konusu
Ne fotoğrafı çekiyoruz? LEGO. Minifigür mü, hayvan mı, aksesuar mı, yoksa kendi yaptığınız bir yaratı mı? Bu karar size ait. Ben LEGO minifigürler üzerinden gideceğim, çünkü genellikle bu tür fotoğraflar çekiyorum.
Minifigürümüzü alalım. Aldık mı? Güzel. Ne minifigürü bu? Belki sizi temsil eden bir minifigür (sigfig), belki bir Star Wars ya da Marvel karakteri. Belki de elinizdeki fazla parçaları kullanarak yaptığınız özel bir minifigür. Hangi minifigürü (ya da minifigürleri) seçtiğiniz önemli değil. Önemli olan, bu minifigürü nasıl bir ortamda fotoğraflamak istediğiniz.
Öykü
Seçtiğiniz minifigür ya da minifigürler hangileri olursa olsun, onlara bir öykü, ya da bir senaryo yazmanız, çekeceğiniz fotoğraflara daha kolay anlam yüklemenizi sağlar. Yazacağınız öyküyü, vermek istediğiniz duyguyu, illa fotoğrafı görecek olanın anlaması şart değil. Sonuçta sanat yapıyorsunuz, ve bakan herkes farklı bir şey görebilir. Ama siz ne olduğunu bilin.
Örnek vereyim. Aşağıda, iki tane fotoğraf var. Soldaki benim ve babamın ilk sigfiglerini gösteriyor. Instagram’a koymak için fotoğraf çekmeye başladığım yıldan, 2014’ten kalma. Sağdaki ise 2017 yılına ait. Soldaki sadece “Bakın böyle bir şey yaptım” derken, sağdaki bir duyguyu anlatmaya çalışıyor. Özlem mi? Hüzün mü? Mutluluk mu? Hiç önemli değil. Siz belki bambaşka bir şey düşüneceksiniz. Ama fotoğrafı çeken kişi (ki bu ben oluyorum), bir şey söylemeye çalışıyor.
Yanlış anlama olmasın diye küçük bir açıklama yapayım. “Böyle bir şey yaptım” fotoğraflarını kesinlikle küçük görmüyorum. Benim de bu şekilde çekilmiş yüzlerce (belki de binlerce) fotoğrafım var. Çekeceğiniz her fotoğrafın derin bir felsefesi olmasına gerek yok. “Aaa, bir salyangoz!” ya da “Off, çilekler de süpermiş!” türü bir cümle bile yeterli. Bunu yazmanız bile şart değil. Fotoğraf çektikçe, aklınıza daha ilginç fikirler gelecek, ve fotoğraflar da gittikçe daha iyi olacak. İster telefonla çekin, ister süper profesyonel fotoğraf makinasıyla.
Eğer isterseniz, sevdiğiniz bir kitap, bir film ya da dizi, veya bir çizgiromandan bir sahneyi canlandırabilirsiniz. Aşağıdaki fotoğraf, Küçük Denizkızı filminden birkaç sahneyi gösteriyor. Ariel’siz ve Ursula’sız (ve yeteneksiz) bir dönemden kalma. Buna rağmen, demek ki birileri bir ışık görmüş olmalı ki, Brickcentral’da yayınlanmıştı. Üç-beş takipçisi olan, bu işlere yeni başlamış birinin heyecanını tahmin edebilirsiniz sanırım.
Bu ise daha yeni, 2019 yılından. Belirli bir sahneye ait değil, Batman ve Robin Gotham’da dolaşırken gibilerinden çekilmiş bir fotoğraf. Arada epey bir fark var, değil mi?
Sahne
Minifigürümüzü seçtik, konumuzu belirledik, geldik sahne kurulumuna. İki seçeneğimiz var, ya evimizde, oturduğumuz yerden çekeceğiz fotoğrafı, ya da dışarı çıkacağız. Evi seçersek seçenekler çoğalıyor, o yüzden dışarısıyla başlıyorum.
Benim dışarda çektiğim fotoğraflar ikiye ayrılıyor. Birincisi, “Şöyle bir şey çekeceğim” deyip, hazırlık yapıp, gerekli minifigür ve aksesuarları yanıma alıp çektiklerim. İkincisi de, dışardayken “Hadi bir de fotoğraf çekeyim” dediklerim. İlki, hazırlıklı olduğum için, daha anlamlı geliyor bana. Arkasındaki öyküyü düşünmüş oluyorum. İkincisi ise çoğunlukla benim, ailemin ya da arkadaşlarımın sigfigini içeriyor. Hangisini daha çok seviyorsun derseniz, açıkçası, ikisini de eşit derecede seviyorum. Hazırlıklı fotoğraflar her zaman çektiklerimden farklı oluyor, üzerlerinde daha fazla uğraşmış oluyorum. Hazırlıksız fotoğraflar da aslında farklı oluyor, çünkü dışardaki ışık koşulları fotoğrafın daha güzel, daha net çıkmasını sağlıyor.
Aklınızda olsun, dışarda fotoğraf çektiğiniz zaman insanların “Ne yapıyor burda bu??” bakışlarıyla karşılaşma olasılığınız yüksek. Bu bizim ülkemize özgü bir şey değil, yurt dışında da benzer bakışlarla karşılaşıyor oyuncak fotoğrafçıları. Ayrıca bazı davetsiz misafirler de kadraja girebilir. Bir fotoğrafçı, fotoğraf çekerken bir sincabın geldiğini ve minifigürünü alıp kaçtığını söylemişti bir ara. Kediler epey meraklı, gelip bakıyorlar bazen ne oluyor diye. Bir de aşağıda gördüğünüz türden daha küçük misafirler var, farkında olmadan resmi daha eğlenceli hale getirebiliyorlar.
Diyorsanız “Ya zaten korona var, yasak var, hava soğuk (ya da sıcak), dışarı çıkasım yok”, o zaman fotoğrafları evde çekeceğiz demektir.
Arka Plan Seçimi
Yine kendimden örnek vereyim. Evde çektiğim fotoğraflar, yıllar içinde epey bir değişti. Kimi zaman ışık kutusu (lightbox) kullandım, kimi zaman renkli fon kartonu, kimi zamansa “Amaaan, iki saat uğraşamıcam şimdi” deyip masada çektim fotoğrafları (tembel olduğum çok mu belli oldu? :) ). Tablet ya da bilgisayar ekranı gibi farklı denemelerim de var. Buyrun, fotoğraflar üzerinden konuşmaya devam edelim.
Yukarda dört farklı arka plan var. Evdeki boş bir duvarın önü, fon kartonu, tablet, ve dolu bir masa. Bunların hepsinin kendine göre avantajı ve dezavantajı var. LEGO figürler genellikle çok renkli oldukları için, onları görece nötr bir arka planda çekerseniz, vurgulamak istediğiniz şey daha açık, daha belirgin olur. Özellikle de ilk resimde olduğu gibi vıcır vıcır bir sürü minifigür-hayvan varsa. Son fotoğraf, her ne kadar önde ve arkada kalanlar bulanıklaştırılmış olsa da, ilk bakışta çok karmaşık gözükebilir. İlk bakışta odak noktasının sağ üst köşedeki kartal olduğu anlaşılmayabilir. Oysa ikinci fotoğrafta arkaplan boş, resmi çekilen minifigürler daha belirgin.
Renkli fon kartonuyla çekmek her ne kadar minifigürleri öne çıkarsa da, bir süre sonra bu sıkıcı gelebilir. Sonuçta boş bir ortam, minifigür mutfakta mı, salonda mı, yoksa parkta mı belli değil. Bir de dolusuna bakalım, yani belli bir mekanda olan minifigürlere.
İki tane resmî LEGO seti içinde çekilmiş fotoğraf (sağda Kitapçı, 10270 ve altta Central Perk, 21319), ve bir de benim yaratmış olduğum bir ev-bahçe sahnesinde (sol) çekilmiş bir fotoğraf. Üçü de kalabalık sahneler. Yukarda bahsettiğim şey burada da geçerli. Her ne kadar kendi yarattığım bahçede çekilen fotoğrafı çok sevsem de, arka plandaki renk fazlalığı, ön plandaki renk fazlalığıyla karışıyor. Göz yoruluyor, nereye bakacağını şaşırıyor. Oysa diğer ikisinde bu biraz daha az, çünkü benim yaptığımın aksine, LEGO setleri genellikle belli bir renge yoğunlaşıyor. Gri, kahverengi, beyaz, ne olduğu önemli değil. Ama renk kalabalığı yok genel olarak. Varsa bile, bu belli bir şey düşünülerek yapılmış, “Neyse şimdilik elimdekini kullanayım da, sonra değiştirilir olmadı” diye değil.
Eğer arka plan olarak kendi yaratınızı kullanacaksanız, buna dikkat etmenizi tavsiye ederim. Böyle bir imkanınız yoksa da, en azından arkaplanı telefon ya da bilgisayar uygulamalarıyla biraz bulanıklaştırmaya çalışın ki, fotoğrafını çektiğiniz şey yitip gitmesin.
Bir de böyle bir seçenek var. Hem nötr, hem LEGO. İsterseniz bir zemin parçasını arka plan olarak kullanabilirsiniz (sağ), isterseniz bir LEGO duvarı yapabilirsiniz (sol ve orta). Soldaki fotoğrafın arka planı rengarenk, dolayısıyla gözün yorulma ve odaklanamama sıkıntısı burda yine gözüküyor. Tek minifigür olduğu için biraz daha az, ama minifigür sayısı arttıkça bu da artacaktır.
Bugünlük bu kadar. Dediğim gibi, fotoğrafçılık çok geniş bir konu, ve değinilmesi gereken pek çok nokta var. Evet, farkındayım, henüz fotoğraf çekmekle ilgili fazla bir şey söylemedim. Ama iyi bir fotoğrafçı olmak için, (bence) çekeceğiniz fotoğrafla ilgili biraz düşünmeniz de gerek. Siz düşünedurun, ben de gidip bir sonraki yazıyı yazmaya başlayayım.
Ha, unutmadan… eğer sormak istediğiniz bir şey olursa, lütfen çekinmeyin :)
Oyuncak fotoğrafçılığı (ve tabii LEGO fotoğrafçılığı) ile ilgili kayda değer sayfalardan bazıları:
Kimisi çocukken Barbie bebeklerle oynar, kimisi de LEGO minifigürleriyle küçük dünyalar kurup, bu dünyaları büyüyünce de korumaya devam eder. Sanırım benim hangi gruba dahil olduğum belli :)
Konu içeriği ile doğrudan alakalı olmasa da yapay ışık kullanımı ile ilgili bir sorum var.
Lightbox altında yaptığım çekimlerde, ledlerin konumundan dolayı, minifigürlerimin bazı noktalarında, yoğun seviyede ışık patlamaları oluşuyor. Yapay ışık kullanımından kaynaklı bu rahatsız edici sıkıntının nasıl bertaraf edilebileceğinin çözümü hakkında bir fikriniz, tavsiyeniz varsa bunu da ilerleyen süreçte yazıya dökebilirseniz bana ve benim gibilere derman olmuş olursunuz. :)
Doğal olsun, yapay olsun, minifigürlerin doğası gereği (plastik :) ) ışık patlamaları sık görülen bir şey. İlerde yazacağım yazılarda tabii ki bu konuya değineceğim, ama şimdilik led ışıklarının önüne yarı şeffaf bir kağıt ya da ince bir kumaş koyarak bu patlamayı azaltabilirsiniz diye düşünüyorum.