Zaman İçinde Minifigürler: Uzak Doğu

Veee tekrar minifigürlerle zaman yolculuğu yapmak için karşınızdayız!

Evet. Mısırlılar ve Romalılar Akdeniz’in hakimi kim olacak diye savaşadursunlar, dünyanın diğer köşelerindeki minifigürler bilinmezi keşfetmek için can atıyordu. Bu minifigürlerden biri de Hun Savaşçısı (CMF 12).

Hunlar biraz, hmm, bunu nasıl kibarca söyleyebilirim, barbarca bir üne sahip (bravo, çok güzel oldu). Ama bu arkadaş, bütün bu fethetme ve yağmalama işlerinden sıkılmış, ve yeni bir şey denemeye karar vermiş: Kurabiyeler. Hayır, yanlış okumadınız, kurabiyeler dedim. Savaşçı bile olsa, bir Hun’un ne kadar arkadaş canlısı olabileceğini göstermeyi kafaya koymuş. Tabii en kötü ihtimali her zaman düşünmek gerek, dolayısıyla savaşa hazır, ama dua edelim de biz buralardayken böyle bir şey olmasın.

Peki, bir Hun Savaşçısı’nın neye ihtiyacı var? Öncelikle bir pelerine! At sürerken havalı gözükmesi bir yana, soğuk gecelerde de battaniye olarak kullanılabiliyor. Hun Savaşçısı’nın koyu kırmızı pelerini ona özel. Evet, benzer şekillerde ve renklerde başka pelerinler de var, ama onların hiçbiri bu kadar savaş ve kurabiye pişirme girişimi görmedi. Sırada deri zırhı var, hafif ama epey sağlam. Annesi onun için özel olarak yapmış (evet, Hun anneleri çok beceriklidir), ve o da bunu gururla giyiyor. Tozlukları (bunları da annesi yapmış) daha iyi günler gördü. Unutmayın ki bu savaşçı kurabiye işine girmeden önce pek çok çatışmada yer aldı. Günlerce at üstünde geçirdiği zamanı buna ekleyin, ve sonuç yırtık pırtık tozluklar. Eh, en azından hâlâ bacaklarını sıcak tutuyorlar. Ve son olarak da çizmeleri. Onlar da deriden yapılma, ve at sürmeye çok uygun. Efendim? Atı nerde mi? Nerde olacak, hanın arkasındaki ahırda bıraktı tabii ki! Yoksa bir atı var, yani. Evet, kesinlikle bir atı var.

Aksesuarlarına bir göz atalım. Bir kılıç ve bir kalkan taşıyor, her iyi savaşçının sahip olması gereken şeyler, ama aynı zamanda yaptığı kekleri kesmek ve servis etmek için de kullanılabiliyor. Bana söylediğine göre, onun kılıcı Romalı Komutan’ın kılıcından daha uzunmuş – erkekler neden kılıçların boyuna bu kadar önem verirler, hiç anlamam. Neyse, aksesuarları bir yana bırakırsak, süper bir de başlığı var Hun Savaşçısının. Üstü bakır, ortası kürk, ve altı da boynunu koruması için deri. Başlığına saplı boynuzların birkaç anlamı var. Bir, ne kadar inatçı olduğunu simgeliyorlar. İki, kurabiyelerini beğenmeyenlere saldırmak için idealler. Ve üç, çay içmek için mükemmeller!

“Çinli, Japon, arada ne fark var ki?”

Bi dakika ya, ben demiyorum bunu! Tırnak işaretlerini görmüyor musunuz?? Fark olduğuna dair Hun Savaşçısı’nı ikna etmeye çalışıyorum, ama o kadar inatçı ki, çok başarılı olduğum söylenemez. Bildiğiniz gibi, Hunlar Çinliler’i pek sevmiyorlar (aslında kimseyi pek sevmiyorlar ama neyse). İncelemek için çıkardığım bir sonraki minifigürleri görür görmez saldırıya geçti bizimki. Neymiş efendim, barışçıl bir fırıncıymış. Peh.

Evet, sıradaki minifigürlerimiz Japon kökenli (arkadaşım, elimi ısırmayı bırakır mısın lütfen?). Ninja (CMF 1), Savaşçı Samuray (CMF 3), Kimonolu Kız (CMF 4) (hah, şimdi barışçıl olursun tabii!), ve Samuray (CMF 13). Ninja’yla başlı… ah! Ya bi dakka ama! Bak, seni fırlatıp atmama beş kaldı! Kime diyorum?! Off, tamam ya, senin dediğin olsun. Kimonolu Kız’la başlıyorum (çattık!).

Kimonolu Kız, çok zarif bir minifigür. Üzerinde beyaz çiçek desenleri olan güzel bir kırmızı kimonosu var. Bu kimono bir obi ile tamamlanıyor, yani ortada bulunan kemer benzeri bölüm. Bu kemer arkaya kadar gidiyor ve güzel bir fiyonk olarak bitiyor. Geleneksel Japon makyajında olduğu gibi, Kimonolu Kız’ın da pudralı beyaz bir yüzü, normalden daha küçük ve olması gereken yerden daha yüksek gözükmesi için boyanmış kırmızı dudakları, siyah kaşları ve sürmeli gözleri var. Bu renkler yüzünde çarpıcı bir zıtlık oluşturuyor. Üzerinde pembe küçük çiçekler ve bir de kanzashi, yani zarif bir saç tokası olan siyah saçları da bu zıtlığı iyice vurguluyor.

Bu güzel bayan, kendi katlanabilir yelpazesine sahip ilk minifigür, ki bu da onun geleneksel Japon görünüşünü tamamlıyor. İlk çıktığından beri, CMF serisinden 2 figürde daha bu aksesuar görüldü; Flamenko Dansçısı (CMF 6) ve Vahşi Batı Wyldstyle (LEGO Filmi CMF). Ninjago’dan Nya’nın Kabuki kostümlü minifigürü de açık kahverengi bir yelpazeye sahipti. Lisanslı minifigürlerden Ancient One (Doctor Strange) ve Mulan’ın dahil olduğu setlerde de bu yelpazenin şeffaf olanı vardı.

Bayanlarla başladığımıza göre, onlarla devam edelim bari. Sıradaki bayan Samuray. Onun hikayesi ise bir sır. Hiç kimse nereden geldiğini, ya da neden bu yolu seçtiğini bilmiyor. Tek bilinen, ihtiyacı olanlara yardım ediyor olması. Ama tabii bazı dedikodular da yok değil. Bu dedikodulara göre, Savaşçı Samuray’ın kayıp ikiz kızkardeşi, bir kardeşi olduğunu bile bilmeden onunla aynı yolu izlemeyi seçmiş.

Samuray’ın iki tane katanası var, ve bunları inanılmaz bir ustalıkla kullanıyor. Her an tetikte ve çatışmaya hazır, ve bunun en iyi kanıtı da giydiği zırh. Hem göğsünü, hem bacaklarını, hem de omuzlarını koruyor. İlginç bilgi: Samuray’ın zırhı üzerindeki baskı sayesinde ona özel, ama bu zırh kalıbının ilk çıkışı 1998’de piyasaya sürülen Ninja temasıyla olmuş (Castle’ın alt teması). O zamandan beri CMF serisi dışında bir kez Adventurers temasında çıkmış, sonra da sadece Ninjago temasında. Evet, kızımıza geri gelecek olursak… zırhını genellikle çıkarmıyor, ama çıkardığı zaman sade, kırmızı bir bluz giydiğini görüyoruz, gri kollu. Kıyafetinin rengi, düşmanlarının onu yaralı görmesini de engelliyor – her ne kadar bu çok seyrek olsa da. Saçlarını da çatışma sırasında zorluk çıkarmasın diye topuz yapmış.

Gelelim dedikodularda adı geçen erkek kardeş Savaşçı Samuray’a. Daha ilk bakışta pek çok benzer yanlarının olduğunu görebilirsiniz. Genel renk seçimini alalım örneğin. Sanki evrensel bir güç birini almış, renkleri tersine çevirmiş, ve diğerine uygulamış! Savaşçı Samuray’ın zırhı gri, ama kardeşininki kadar detaylı değil. Onda olduğu gibi, burda da zırh bacaklarına kadar iniyor. Eğer bakmanıza izin verirse, zırhının altında çok açık sarı çiçek desenli ve obi’li koyu kırmızı bir kıyafeti olduğunu görebilirsiniz. Silah olarak o da katanayı seçmiş, ama kardeşinin tersine, onun tek bir kılıcı var. Savaşçı Samuray’ın miğferi de ona özel değil, hatta zırhı gibi o da ilk kez 1998’de piyasaya sürülmüş. Fakat bu rengi (mavimsi koyu gri) sadece onda var. Yüzünden de işini ne kadar ciddiye aldığını rahatlıkla görebiliyoruz, dolayısıyla suyuna gitmekte fayda var.

“Gecenin gölgesi gibi, ben de – ay!” *

Bu yazının son figürü Ninja (artık onun hakkında bir şeyler yazabilir miyim? Teşekkürler, çok naziksin). Bu ninja bildiğiniz ninjalardan çok farklı. Nasıl mı? Anlatayım. Her ne kadar ninjaların geleneksel kıyafeti olan, koyu renkli bir bluz, pantolon ve başlıktan oluşan bir shinobi shozoku giyse de, diğer ninjalarla tek ortak yanı sadece kıyafeti. Bildiğimiz ninjalar sessiz hareket eder, değil mi? Bu arkadaş biraz fazla gürültücü ve sakar. Ters takla atmaya çalıştığında yüzünün üzerine düşüyor, birine gizlice yaklaşmaya çalıştığında aşırı ses çıkarıyor, bir çatışmada düşmanıyla yüzyüze geldiğinde ise… neyse ki çatışma başlamadan bayılıyor, çünkü kılıç kullanmada da pek başarılı olduğu söylenemez.

Tabii bu olumsuzlukların hiçbiri onu izlediği yoldan geri çevirmek için yeterli değil. En az Hun Savaşçısı kadar inatçı, ve bir gün dünyadaki en iyi ninja olacağına kalpten inanıyor. Cesaretini ve inancını kılıcına borçlu. Altın, efsanevi bir kılıç. Onu ilk kullananın Sentai’li Hitomi olduğu söyleniyor, o da efsanevi bir savaşçı. Hitomi, müthiş bir kılıç ustasıydı, ve bizim küçük ninjamız da ona benzemek için uğraşıyor. Ne yazık ki kılıç Irina Spalko isimli bir kadın tarafından çalındı, ve sonra da bizimki tarafından geri alındı. Ormanda düşmana gizlice yaklaşma becerisini geliştirmeye çalışırken birden karşısında kılıcı görünce çok şaşırdı küçük Ninja. Kılıcı alması artı puan, ama gizlice yaklaşma konusunda biraz çuvalladı, çünkü az kalsın kelle gidiyordu. Ama en azından artık bir silahı var!

 

Evet, görünüşe göre bu tarihi yolculuk düşündüğümden daha uzun sürecek. Bir kez daha yazımızın sonuna geldik, ve şimdiden minifigürler kuyruk oldu. Ne yalan söyleyeyim, onları daha yakından tanıma fırsatı hoşuma gitmiyor değil (Hun’a söylemeyin ama, burnu kalkmasın sonra). Umarım siz de benim kadar eğleniyorsunuzdur. Eğer öyleyse, bir sonraki yazıda görüşmek üzere!

Çikolatalı. Kurabiye gibisin. Çok tatlısın sen.
Gene olmadı! Tekrar dene!

* : LEGO Grubu’nun bu minifigür için yayınladığı resmî tanımdan alıntıdır.

Önemli not: Bu yazıda sözü geçen bilgiler çoğunlukla güvenilir kaynaklardan gelmekle beraber, minifigürler arasındaki ilişkiler ve onların öyküleri çoğunlukla yazarın hayalgücünden çıkmıştır. LEGO Grubu’nun bu minifigürler için planladığı öykülerle olan benzerlikler tamamen rastlantıdır.

Önemli not 2: Figür isimleri, kendi resmî isimlerinden Türkçe’ye çevirilmiştir.

Önemli not 3: Yazı içine serpiştirilen linklere tıklayarak gönderme yapılan set-minifigür-karakterlere ulaşabilirsiniz.

 

Tekli minifigür resimleri Brickset sayfasından alınmıştır. Grup resimleri yazara aittir.

Kimisi çocukken Barbie bebeklerle oynar, kimisi de LEGO minifigürleriyle küçük dünyalar kurup, bu dünyaları büyüyünce de korumaya devam eder. Sanırım benim hangi gruba dahil olduğum belli :)

Bir yorum yazın

Back to Top