LEGO ile hayal kurmak yazısında bahsettiğim, birkaç yıl önce yazdığım ve burada hiç yayınlamadığım yazıların ikincisindeyiz. Önceki yazı gibi, bu da “Şurda şu oluyor, burda bu bitiyor”dan çok, kişisel deneyimlerim, gözlemlerim, düşüncelerim üzerine bir yazı. Konusu da, başlıkta belirttiğim gibi, yetişkinler için LEGO.
LEGO Grubu son birkaç yıldır yetişkinler için daha fazla set çıkarmaya başladı. Hatta belki buna yetişkinlere yönelik setler çıkarmaya başladı demek daha doğru olur. “Adults Welcome” adı altında çıkan bu setler, içerik açısından çocukları her zaman heyecanlandırmayabilir. Sonuçta çocuk LEGO setini oynamak için ister, öyle değil mi? Kaldıramayacağı kadar ağır bir uzay gemisinin, vazonun içinde duran bir demet LEGO çiçeğin, ya da popüler bir süper kahramanın kendi kafasından büyük büstünün onun için çok bir anlamı olmayabilir. Ha istisnalar yok mudur, elbette vardır, ama bu LEGO setlerinin gerçekten de doğrudan yetişkinler için üretildiği ortada.
Neyse, bakalım bundan üç yıl önceki Pınar bu konu hakkında neler yazmış…
Yetişkinler için LEGO
İnternette dolanıp, yazılarım için ilham ararken, karşıma ilginç birtakım yazılar çıktı. “LEGO gözünü gittikçe büyüyen bir pazara dikti: Stres altındaki yetişkinler”, “Yeni yetişkinlere yönelik LEGO teması söylentileri”, “Yetişkinlerin en yeni oyuncak sevdası LEGO” gibi. Bu da beni genel olarak LEGO’ya bakış açımı, ve ailemin bakış açısını düşünmeye itti.
LEGO Grubu, “LEGO” kelimesinin isim olarak kullanılmasından hoşlanmıyor. “LEGOlarla oynamak” yerine, “LEGO setleriyle” ya da “LEGO minifigürleriyle” oynamak denmesini istiyor. Bu yazıda “LEGO” kelimesini kullandığım zaman, onların tüm ürünlerinden bahsettiğimi belirtmek istiyorum.
Benim LEGO’ya yaklaşımım
Söylemeye bile gerek yok ama, çocukken LEGO benim en sevdiğim oyuncaktı. Pahalı ve bulması zor olduğu için, ailemin alabildiği tüm setler benim için çok değerliydi. Çocukken bile ilgim modellerden çok minifigürlere karşıydı. Aileler kurar, onlara öyküler yazar, ve bu öyküler üzerinden oyunlar oynardım. Mutlu sonla biten mutlu hikayelerdi hepsi. Ünlü Kaptan Kızılsakal büyükbabaydı, kızları ve oğulları kendilerine farklı yollar çizmişti. Kimi babaları (ya da dedeleri) gibi korsan olmuş, kimi orduya katılmıştı. Kızlar evlenip çiftlikte yaşamaya başlamıştı (bunlar Paradisa minifigürleriydi). Ne yaparlarsa yapsınlar, hep iyi anlaşıyorlardı, ve sürekli birbirleriyle iletişim içindeydiler.
Mükemmel bir dünya yaratmıştım. Olması mümkün olmayan bir dünya. O küçük beynim bunun farkında mıydı bilmiyorum, ama o sırada çok umurumda olduğunu da sanmıyorum.
Zaman geçtikçe, LEGO parçaları geride kaldı, minifigürler ise daha ön plana çıktı. Setleri bulmak gittikçe zorlaştı (Kıbrıs’ta büyümenin dezavantajı) ve yılda bir ya da iki kere set alabilir hale geldim. Buna rağmen koleksiyonum büyüdü. 30 minifigür, 40, 50… Minifigürler genellikle küçük bir kutuda dururdu, ama hikayeleri hep aklımdaydı. Fırsat buldukça bunları babama da anlatırdım.
Üniversiteye gittiğim zaman, minifigürlerimi de yanımda götürdüm. Eve aldığım cam kapaklı bir dolapta sergiledim. Babam ziyaretlerinden birinde bana “Kızım artık büyüdün, neden hâlâ oyuncak oynuyosun?” dediği zaman, ona “Onlar oyuncak değil baba, benim minifigür koleksiyonum” diye cevap verdim.
Babamın LEGO’ya yaklaşımı
Babamın bana sorduğu soru pek çok yetişkin için normal bir soru olsa da, onun için garip bir soruydu. Kendimi bildim bileli babam oyunlara ve oyuncaklara düşkün olmuştur. Evimiz oyun-oyuncak açısından hazine dolu dev bir sandık gibidir. Bazıları annemle babamın biriktirdiği oyuncaklar, bazıları ise daha ben doğmadan benim için alınanlar. Buna rağmen, böyle bir soru yöneltmişti bana. Durum açıklığa kavuşunca, babamın da LEGO’ya bakış açısı değişti – ama hemen değil.
LEGO Kitabı’nı (The LEGO Book) kitapçıda gördüğüm zaman, “Bu kitabı almalıyım” diye düşündüm. Babam ise bunun iyi bir fikir olmadığını söyledi (bu arada bunu söyleyen adamın evinde 10 binin üzerinde kitap var!). Tartışma çıkmasın diye o gün kitabı almadım. Birkaç gün sonra kitapçıya tek başıma gittiğimde aldım. Tabii babam durumdan pek memnun kalmadı ama, olan olmuştu bir kere, o yüzden çok ses çıkarmadı (neyse ki o zamanlar satın alınan şeyin geri verilmesi çok sık olan bir olay değildi :) ).
Kitaba babamla beraber baktığımız zaman, ne kadar yanlış düşündüğünü fark etti. LEGO ile ilgili o kadar çok bilgi vardı ki! Üstelik onunla birlikte gelen “Standing Small” (bunu Türkçe’ye çeviremeyeceğim, minifigürlerin tarihini anlatan bir kitap) kitabı da cabası! Babama bildiğim bazı şeylerden bahsettim, ki o sıralar bu çok çok çok azdı. Buna rağmen minifigür bilgim onu çok şaşırttı (Ek: Hâlâ aynı şeyi yaşıyoruz :) ). Ama en şaştığı şey, bende olmayan minifigürlerle ilgili bildiklerimdi. Küçükken saatlerce kataloglara bakıp, o minifigürlere sahip olduğumu hayal ederdim. Tabii ki kimin kim olduğunu bilecektim!
Yaklaşım değişiyor…
Bu anlattığım olay yaklaşık 13 yıl önce oldu (güncelleme: 16 yıl). O zamandan beri, LEGO sadece benim değil, ikimizin koleksiyonu haline geldi. Ben minifigür biriktirirken, babam da 2×2 LEGO tuğla parçalarını toplamaya başladı, çıkan her renkten bir tane. 1×1 ve 1×2 tuğlaları biriktirmeye başlamasına da sebep olmuş olabilirim. Ne yapayım, bazı renklerin 2×2 parçası yok!
Derken, 6 yıl önce (güncelleme: 9 yıl) Instagram denilen platformu keşfettim. İşten ayrılmıştım ve boş boş dolanıyordum. En yakın arkadaşım da sürekli Instagram’dan bahsediyordu. “Kızım sen kedilerinin resmini çekmiyor musun? Onları paylaşırsın işte, en azından vakit geçer”. Sırf onu susturmak için Instagram’a üye oldum.
Kısa bir süre sonra öğrendim ki dünyada inanılmaz bir LEGO kitlesi varmış. Çektikleri resimlere baktıkça, “Bunu ben de yapmak istiyorum” demeye başladım. Böylece yıllardan sonra ilk kez, minifigürlerim üzerinde durdukları platformdan alındı ve onlar için hazırladığım sahnelerde poz aldı.
Oyuncak koleksiyona, ve yıllar sonra da bir sanat türüne dönüştü.
Diğer fotoğrafçı ve koleksiyoncuları tanıdıkça fark ettim ki çoğu yetişkin, ve LEGO’yla oynuyorlar! Tabii ki aralarında çocuklar ve ergenler de var, ama benim yaşıtım, hatta benden büyük olan bir sürü insan da var. LEGO’ya karşı olan ilgisini bir ömür saklamak zorunda kalan biri olarak bu bana olağanüstü gelmişti.
Ailem
Ailem LEGO’ya karşı çok açık fikirli değil. Koleksiyonumdan bahsettiğim zaman, hâlâ yüzlerinde “Kazık kadar oldun, ne oyuncağı?!” ifadesini görebiliyorum. Eşim, LEGO ile ilgili bir şey anlattığım zaman sırf bana olan saygısından dinliyor. Arada biri mutlaka çıkıyor, “Var ya, bu koleksiyonu satsan nasıl para kazanırsın!” diyen. Eşimin oğlu, ne zaman bir minifigür veya set alsam çıldırıyor.
Çok normal, değil mi? LEGO bir oyuncak, dolayısıyla çocuğun hoşuna gidiyor.
Bu noktada durup bir dakika düşünüyorum.
Evet, LEGO bir oyuncak. Ama SADECE bir oyuncak değil. Çıkan o güzel setleri düşünün, içlerindeki minicik anlamlı detaylarıyla. Tasarımları her geçen yıl daha da iyiye giden minifigürleri düşünün. Onları bir kenara bırakın, üretilen aksesuarları düşünün. Küçük aksesuar kutumu görüp de şaşırmayan birine henüz rastlamadım. Belki ilk başladığında LEGO yapım parçaları ve minifigürler üzerine kuruluydu, ama şimdi bunun çok ötesinde.
Ve o kadar farklı şekilde kullanılmaya yatkın ki! Zamanında bir yerde huzur evlerinde kalan yaşlıların LEGO ile oynadığını okuduğumu hatırlıyorum. Üç kişilik gruplarda, biri yapım talimatlarını okuyor, biri parçaları buluyor, biri de modeli yapıyor. Sosyalleşme ve takım çalışması için bire bir, ama zihni çalıştırmak için de öyle. Ve tabii ki model bittiğinde elinizde güzel bir şey oluyor, gurur duyabileceğiniz bir şey.
Babamdan da biliyorum, yaşlıların en çok korktukları şeylerden biri işe yaramaz hale gelmek, kendi kendine bir şeyler yapamamak. Söyler misiniz, NASA Apollo 11 Ay Modülü’nü (10266), Ağaç Ev’i (21318), ya da herhangi bir LEGO setini yaptıktan sonra insan kendiyle ilgili nasıl böyle bir şey düşünebilir?
Yetişkinler için LEGO
Bazı insanlar için bu yeni değil. İster fotoğrafçı, ister koleksiyoncu olsun, Instagram’da bir sürü yetişkin LEGOsever var. Oda büyüklüğünde şehirler kuran da var, 8×8 boyunda zemin plakasına sahneler yapan da. Bazısı günlük hayattan kaçmak için bunu yapıyor, bazısı işinin bir parçası olduğu için. Bu insanlar zaten LEGO’nun pek çok şeye iyi geldiğini biliyor.
Önemli olan, bunu bilmeyenlere öğretmek.
Bu kadar laftan sonra, bence LEGO Grubu’nun hedef kitlesi bu insanlar. Nasıl Friends setleri “sadece kızlar için”se, yetişkinler için çıkarılan setler de LEGO’yu sadece bir oyuncak olarak gören insanlar için.
LEGO Grubu, cahilleri eğitmek için girişmiş bu işe.
Lütfen söylediklerimi yanlış anlamayın. Amacım “cahil” diyerek insanları küçümsemek değil. Bu insanların cehaleti sadece LEGO’ya karşı, o da LEGO’nun oyuncağın dışında başka bir şey olabileceğin bilmedikleri için (Ek: Ve bu insanlara benim ailem de dahil – babam dışında). Eğer burada bu yazıyı okuyorsanız, siz zaten “aydınlanmış” gruptasınız. Kim bilir, belki siz de çocuk ya da yetişkin olarak sevdiğiniz bu hobi için savaş verdiniz, ve hâlâ vermektesiniz. Bireysel savaşlar önemli de olsa, LEGO Grubu’nun hedef kitlesini değiştirme çabası bence pek çok insanın ürünlerine karşı olan yaklaşımını değiştirecek.
Sizin de bu konudaki düşüncelerinizi öğrenmek isterim. Bir sonraki yazıda görüşmek üzere!
Kimisi çocukken Barbie bebeklerle oynar, kimisi de LEGO minifigürleriyle küçük dünyalar kurup, bu dünyaları büyüyünce de korumaya devam eder. Sanırım benim hangi gruba dahil olduğum belli :)