3 Boyutlu Baskı – Ya da bir çılgınlık hikayesi…

Geçtiğimiz ay, Kasım indirimlerinden yararlanıp, bir süredir aklımızda olan bir projeyi hayata geçirmeye karar verdik: Bir üç boyutlu yazıcı almak. Araştırdık, soruşturduk, bütçemizi ayarladık ve en küçük, en başlangıç aşaması olarak sayılabilecek bir Bambu Lab A1 Mini yazıcı aldık. Diyeceksiniz ki, “İyi de bunun LEGO ile ne ilgisi var?” O konuya da geleceğim, biraz sabır :)

Ben üç boyutlu çizim yapmayalı 15 yılı geçmiş, eşim ise bu konuda hiçbir şey bilmiyor. Ama ikimizin de bilgisayarla arası iyi, nasıl olsa kıvırırız diye düşündük. Başlangıç olarak bastıklarımız internetten bulduğumuz modellerdi, fakat bir noktadan sonra fark ettik ki sadece onlarla olmayacak. Eğer ileride bunu bir iş haline getirmek istiyorsak, kendi tasarımlarımızı yapmayı öğrenmemiz gerek. Kullanabileceğimiz birkaç programa bakıp, hepsini itinayla eledikten sonra, karşımıza Fusion 360 diye bir program çıktı. Programı öneren sayfa, yeni başlayanlar için tanıtıcı birkaç video da öneriyordu. Başladık izlemeye.

Ben mimarlık okudum, AutoCAD ve 3dsMax programlarını biliyorum. Fusion bu iki programın birleşimi izlenimini oluşturdu bende. Bazı komutlar kısayollarına kadar aynı. Bazılarının adları aynı, bazıları değişmiş, ama diğerlerine yakın. “Tamam ya” dedim “kolaymış”.

Hı hı, çok kolay (değil!). Sonuçta daha önce hiç kullanmadığım bir program, bazı şeyler tanıdık gelse de anlamadığım tonla komut var. Ama kimi zaman video izleyerek, kimi zaman yapmak istediğim şeyi Google’a yazıp sonuçları okuyarak, ucundan kenarından başladım modellemeye.

Veee sahneye LEGO girer!

İlk modellerimden biri LEGO parçaları oldu. Ölçülerini bulmak çok kolay, hatta LEGO parçası modelleme üzerine olan videolar bile var. 1×1, 1×2, 2×2 ve 2×4 olmak üzere dört farklı tuğla yapıp bastım. Her şey iyi güzel de, orijinal parçalarla uyumlu değil. Kendi aralarında iyi-kötü birbirlerini tutuyorlar ama, o da bir şey. Biraz daha bakındım, daha detaylı yaptım. Yok, gene olmadı. “Neyse” dedim “durup da seri üretim tuğla yapacak halim yok. Bu da böyle bir deneme olsun.”

İkinci modelim biraz daha karmaşıktı. Belki denk gelmişsinizdir, LEGO mağazalarında satılan küçüklü büyüklü tuğla kutuları var. İlk gördüğümde dayanamayıp birkaç tane almıştım, masamın üzerinde, gözümün önünde duruyorlar. Hem işlevsel olur, hem de bire bir ölçüsünü tutturmama gerek yok. Elimdeki kutuyu ölçerek bir kutu da ben yaptım. İlk deneme pek olmadı. Üzerindeki çıkıntılar çok küçük, kapak da kutuyu doğru dürüst tutmuyor, sağa sola sallanıyor. Birkaç denemeden sonra istediğim kutuya ulaşmıştım. Orijinalinden çok da farklı olmayan bir LEGO kutum vardı artık.

İlk deneme, son deneme ve orijinal kutu.

Üçüncü model olarak internette bulup bastığım, fakat benim istediğim gibi olmayan LEGO kurukafa kutusunu seçtim. Çok hoşuma gitmesine rağmen, fiyatı pahalı geldiği için almamıştım. O paraya set alırım ya! Neyse, farklı derslerden yararlanarak kafayı modelledim. Bu en kolay adımdı. Şimdi onu kutu haline getirmem gerekiyordu. İşleyişi tuğla kutudan farklı olduğu için, milimetrik ayarlama yapmam lazımdı. Biraz zorladıysa da, kutu ve kapak sorununu çözdüm. İnterneti kurcalayarak yüzü nasıl eğimli bir yüzeye entegre edeceğimi de buldum. İkinci denemede kutum hazırdı. İki farklı boyda yaptım, biri daha küçük, masamın üzerinde çok yer kaplamasın diye, öteki ise daha büyük, içine bir şeyler koyabileyim diye.

Solda internetten aldığım, sağda benim yaptığım, ortada da karanlıkta parıl parıl parlayan kurukafa :)

Biri ördek mi dedi?

Bir yandan başka şeylerle de uğraştığım için, modellemeye başlamam burada yazdığım kadar kısa sürede olmadı. Kendi modellerimizi yapmaya başlamadan önce, yazının başında da bahsettiğim gibi, internetten bulduğumuz modelleri basıyorduk. Benim ilk bastıklarım, neredeyse iki yıldır aklımda olan LEGO ahşap ördek modeliydi. LEGO Grubunun da üç boyutlu baskıyla ürettiği modeli, Instagram’da let_them_fly olarak bilinen arkadaş modelleyip internete koymuştu. Görür görmez indirmiştim; hatta üç boyutlu yazıcısı olan bir arkadaşıma rica etmiştim, basar mı diye. Model küçük olduğu için, birkaç deneme sonunda güzel çıkmadığını yazmıştı bana. “Elbet bir gün olur” düşüncesiyle dosya kenarda duruyordu.

Eh, tabii ki kendi yazıcımı alınca ördeği bastım. Fakat iki yıllık beklemenin sonunda biraz delirmiş olabilirim. O kadar ki, yazıcımızın adı artık “The Duck Maker”, yani “Ördek Yapan”. Hayatım boyunca ne bir minifigür ordum oldu, ne de bir hayvan ordum, ama artık ördek ordum var :)

Ördek ordumun bir bölümü…

“Tüm hayvanlar eşittir, ama bazıları daha eşittir.” – George Orwell

Tabii her baskı istediğiniz kadar iyi olmuyor. Bazen baskının ortasında, bazen sonlarına doğru sorunlar çıkabiliyor. Neyin ne olduğunu öğrenene kadar, bu şekilde epey bir şey bastık. Rahatlıkla “defolu” diyebileceğim, ama buna rağmen ordumda yer almaya devam eden bir avuç ördeğim var. Her ne kadar artık ayarları nasıl yapmam gerektiğini öğrenmiş olsam da, bu her zaman yeterli olmuyor. Baskıya mükemmel ayarlı bir model gönderseniz bile bazen basarken sorun yaşayabiliyorsunuz. Aşağıdaki fotoğrafta defolu ördeklerimin bazıları var. Yarısı çıkmayanlar, yarısı kötü çıkanlar, hatalı baskılar, baskının orta yerinde filament bitmesiyle çift renkli olanlar (aslında bu sonuncusu havalı oldu :)). Hepsi bir arada duruyor. Sparta askeri yapmıyorum ya!

Artık boyutları büyültsek mi?

Her ördek baskısından sonra aldığım soru aynı: “Kaç tane daha basmayı düşünüyorsun?” Cevabım da aynı: “Her renkten olana kadar”. Açıkçası, orijinal ahşap ördeğin bende herhangi bir nostaljik anısı yok. LEGO Evi özel setini almayı hiçbir zaman düşünmedim. Ama minifigür ölçeğinde olana bayılıyorum. Orada da işin içine mantık giriyor, ve o da küçük bir parça için, ne kadar seversem seveyim, anlamsız miktarda bir para harcamamı engelliyor. Artık elimin altında üç boyutlu yazıcı da varken, neden kendi ördeğimi kendim yapmayayım? Evet, orijinali gibi hareket etmiyor, gagası açılıp kapanmıyor (ki onu da yapmaya çalıştım). Ama bu hali bile bana yeterli. Üstelik, iki kat büyüttüğüm zaman bu özelliğini de sağlayabiliyorum!

Tekerlekler çok kolay dönmediği için gaga anca böyle açılıyor

Neyse, ördekleri koyduk şimdilik kenara. İnternetten bulmuş olduğum, denemek istediğim modeller var, fakat bir türlü denk gelmiyor. En sonunda “Eeh” dedim “yeter ya! Ben büyütüyorum ölçeği!” Bir tane iskelet figürü bulmuştum, parça parça basıp birleştirilecek gibi tasarlanmış. Onu basmaya karar verdim.

Basmasına bastım da, ellerle ayaklar yerinde durmuyor, yapıştırmak gerek. Oysa ben onlar da hareketli olacak diye düşünmüştüm. Neyse, en azından kafa, kollar ve bacaklar hareketli. Kafa biraz küçük mü? Bilemedim. Ben daha iyisini modellerim bunun!

Evet, bir kere kendi modelinizi yapınca, başkalarının yaptığını da beğenmiyorsunuz :))

Ejderhalar!

Çocukluğumda çıkan, artık klasik olmuş bir ejderha figürü var. İstek listemin üst sıralarında olmasına rağmen, uygun bir satıcı bulamadığım için henüz koleksiyonuma ekleyemedim. Birisi onu modellemiş. “Gerçeğini alana kadar çakmasıyla idare edelim bari” diyerek onu bastım. Gövde üç parçadan oluşuyor, bastıktan sonra birleştiriliyor. Kanatlar, kollar, kuyruk, kafanın üst tarafı… her şey gayet güzel. Tabii ki bir ama gelecek bundan sonra. LEGO parçalarıyla uyumlu değil! Abicim, minifigürüm ejderhanın üzerinde oturamadıktan sonra ne anladım ben bu işten? I ıh, olmamış, yapamamış.

Derken aklıma bir şey geldi. Hadi tuğla parçaları neyse de, ejderhanın girintisini çıkıntısını modellemek kolay değil. Ölçmesi hiç kolay değil. “Herhalde” dedim “bunu bir yerden alıp, üzerinde oynama yaptı”. Nereden almış olabilir? Tabii ki üç boyutlu LEGO tasarım programlarından. Eee, o zaman ben de öyle yaparım?

Yaptım da. Studio’da ejderhanın parçalarını buldum, o programdan diğerine, diğerinden ötekine derken (evet, programlar arası geçiş de yapmak gerekiyor) basılabilir formata getirdim. Süper. Baskıya gönderme programında açtım. Bana “Modelin bilmemneresinde hata var, tamir edeyim mi?” dedi. Et bakalım. O da tamam. O zaman haydi bas!

Birincisi, öyle her tamir edeyim dediğinde et dememek gerekiyormuş. İkincisi, “nereleri tamir etti bu şimdi” deyip, modeli ince ince kontrol etmek gerekiyormuş. Minifigür ve diğer LEGO parçalarıyla uyumlu olan ejderham, aşağıda görebileceğiniz gibi kolsuz oldu. Kol parçalarının girmesi gereken yerleri “tamir” etmiş. Çok teşekkürler sevgili program, sen olmasaydın modelimde delik olacaktı :P

Tabii ki Klasik Uzay!

Üç boyutlu modellenmiş tonla minifigür standı bulmak mümkün. Demek ki bu konuda epey bir açık var. LEGO Grubunun yaptığı stantlar, son yıllarda ülkemizde bile var. Hani 15-20 tane minifigürünüz varsa tamam da, 1000 ve üstü minifigürü olan koleksiyoncular için epey masraflı. Ben bu sorunu, minifigürlerimi 32×32’lik tabanların üzerinde sergileyerek çözmüştüm. Kızlar sağolsun, artık onu yapamıyorum. Ama en azından bazılarını, örneğin son zamanlarda epey popüler olan Klasik Uzay minifigürlerini, sergileyebilmek güzel olurdu.

Dolanırken müthiş bir stant koleksiyonu çıktı karşıma. Birbirine geçebilen, yan yana geldiğinde çok hoş duran, altıgen şeklinde stantlar. Fakat modelleyen arkadaş, standın arkasına değişik temaları temsil edecek logolar koymuş. Marvel minifigürleriniz için mi olacak? Marvel logosuyla basıyorsunuz. Uzay mı? O da var. Batman mi? Tabii ki var. Ben de bunu bahane edip, klasik uzay minifigürlerime birkaç stant bastım. CMF serileriyle gelen taban parçasını, standın içine koyuyorsunuz, üzerine de minifigürü koyuyorsunuz. Arka planda Klasik Uzay logosu, önde astronotlar. Süper sağlam değil, tek bir standı tutup sağa sola taşıyamazsınız, ayrılır, ama bir arada çok güzel duruyor.

Batman’i tanıyan tek astronot olduğu için Benny’nin standı farklı
Koleksiyondaki stantlardan bazıları

Sonuç?

Sonuç yok ya. Valla bak. Bu baskı işi çok hoşuma gitti, onu paylaşmak istedim. Ev ahalisiyle dönen muhabbetler (ördek ordusu ile ilgili örneğin), çizim yaparken karşılaştığımız zorluklar, baskı sırasında yaşadığımız problemler ve bir şey istediğimiz gibi olduğunda yaşadığımız sevinç. İlk kez yapılan her şeyde olduğu gibi, artısı da oluyor eksisi de.

LEGO parça ve aksesuarlarının dışında da birkaç şey bastım, onları da aşağıda görebilirsiniz. Yine daha çok oyuncak ağırlıklı. Eşimle kurduğumuz ekipte benim rolüm, gerektiği zaman teknik destek sağlamak. Her ne kadar ikimiz de aynı zamanda programı kullanmaya başladıysak da, benim üç boyutlu çizim geçmişim, bazı şeyleri daha kolay anlamamı sağlıyor. Eh, İngilizce de yardımcı olmuyor değil hani. Onun dışında genellikle “Kendi oyuncağımı kendim yapayım” kafasındayım.

Tüm bunlar olurken babam ne yapıyor peki? Bastığımız en küçük şeye bile hayretle, gözleri dolarak bakıyor. “Bu olmadı, çöpe atacağız” dediğimiz her şey, onun küçük hazine sandığına gidiyor. Arada “Şöyle bir şey olabilir” diyor, yapıyoruz, dünyanın en mutlu insanı oluyor. 82 yaşında bu teknolojiyi görmüş olmak, onu inanılmaz keyiflendiriyor.

Babamın hazine sandığından seçmeler

Daha önce de söylemiştim, yine tekrar etmenin bir zararı yok. Çok şanslıyım. Böyle bir imkâna, böyle “oyuncak”lara sahip olduğum için de, hayatımda bu kadar güzel insanlar olduğu için de.

Hadi benden bu kadar. Kalın sağlıcakla!

 

Farklı temalardaki stant örneklerinin resimleri tasarımcı arkadaşın sayfasından alındı. Onun dışındaki tüm resimler bana ait.

Kimisi çocukken Barbie bebeklerle oynar, kimisi de LEGO minifigürleriyle küçük dünyalar kurup, bu dünyaları büyüyünce de korumaya devam eder. Sanırım benim hangi gruba dahil olduğum belli :)

Bir yorum yazın

Back to Top